Bu bölümde Dostların yeni çıkan kitapları tanıtılacaktır.* Şiir Harmanı - Mazlum Zengin * Ağıttan Umuda - Mazlum Zengin * Çal Gayri - Aliye Budak * Varsın Burkulan yüreğim olsun - Aliye Budak
Takvimler, yılı tüketen son sayfalara yaklaştıkça, hüzün veren sadece geçen günlerin yılın son mevsim olması değil, ömrün son mevsim olmasıdır. Sonbahar yaşında olup sonbaharın verdiği hüznü yaşamamak mümkün değil. Cahit Sıtkı’ya kulak verip “yaş otuz beş yolun yarısı eder.” mısralarına sadık kalmak ya da “hayat kırkından sonra başlar” sözüne sadık kalıp sonbaharı bir ilkbahar gibi yaşamak, tamamen içinizde yaşattığınız çocuklarla ilgili bir şey.
Dökülen yapraklara her basışımda çıkan sesi bir nağmeye benzetmeyi bir kenara bırakıp öç alır gibi basarak, bu sonbaharın hayatımdaki sonbahara denk gelmesinin hıncını alıyor gibiyim.
Kışa doğru yol alırken, kışlık erzakını çoktan hazırlamış olan karıncanın taşımış olduğu huzur yok bende.Ağustosböceği gibi saz çalıp oynayamadığım için hayıflanmalı mıyım bilmiyorum ama geçen ilkbahar ve yaz aylarının vermiş olduğu sevinç ve coşkuyu yaşayamamanın üzüntüsü var sadece. Kış ayında arkama dönüp baktığımda bir şey göremeyince ağustosböceği gibi pişmanlık duyacağım sadece.
Kış mevsiminin ne kadar süreceğini kimse bilemez lakin, göz kapamaya yakın ellerimi semaya açtığımda avucumda bir şey görememenin üzüntüsünü taşırken nasıl içten bir yakarış olacak doğrusunu isterseniz kestirmek çok zor.
Sonbaharın gelmesi ile birlikte yaşanan telaşı seyretmeniz ne kadar mümkün oluyor bilmiyorum ama buradaki telaş görülmeye değer; Meyveler çoktan kaynatılıp konservelere konarak raflara dizildi bile. Yardımlaşarak yapılan salçanın kaynama aşaması her ne kadar zahmetli olsa da, bir araya toplanıp o coşkuyu küçüklü, büyüklü yaşamak seyre değer. Kaynayan salça kazanın etrafında en az yirmi çocuk, hepsinin elinde bir dilim ekmek, bir yandan yanan ateşin verdiği sıcaklıktan kaçmaya çalışıyorlar, diğer yandan salçalı ekmekten bir an önce yemenin sabırsızlığını yaşıyorlar.
Salçayı ekmeğine sürdürmeyi başaran çocuk, sonbaharın ılık rüzgarı eşliğinde bir kenara çekilir, kuş cıvıltısı gibi sesler çıkararak ekmeğini yemenin doyumsuz tadını almaya başlar.
Birazdan ağızlarının etrafı kıpkırmızı olacak ve birbirlerinin ağzına bakıp gülecekler.
Hani çocukluğu yaşamanın kuralları vardır ya. Düşüp dizlerini kanatmak, yaranın iyileşmesine izin vermeden oyun oynamak tekrar düşüp aynı yeri tekrar kanatmak, düşerim diye korkmadan ağaç dalına çıkıp meyve yemek, ellerini yıkamadan sofraya oturmak gibi…İşte bunlardan biri de kaynayan salça kazanındaki salçadan bir dilim ekmeğe sürüp yemek.
Betonu yararak çıkmayı başaran sarmaşık fidanının, kısa sürede 3. kata ulaşmayı başardığını düşünüp ve incecik gövdesine rağmen döktüğü yaprağı görüp ciddiye almamak mümkün değil. Ve sabah olduğu zaman sokaktaki yeşilden başlayarak, sarının her tonunu olan hatta kırmızı yaprağın bile bulunduğu sokağın güzelliğini tahmin etmeniz mümkün değil, ancak görmeniz gerek.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız