|
Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. Şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. Şiir yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durdurumaz. Şiir korkunçtur, güzeldir. Hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. Şiir yürür, ezer geçer. A.Damar
Dünya Şiir Günü Şair arkadaşlarımızın önerisiyle, burada olduğu gibi, dünyanın birçok başka yerinde de dilin, özellikle de şiirin iletişim gücüne inananların kutlamaya hazırlandıkları bir bahar günü bugün. Kimileri parklarda, kimileri toplantı salonlarında, kimileri de sevdikleriyle kendi aralarında şiir okuyarak, şiir üstüne söyleşerek, şiir konusunda düşünerek kutlayacaklar bugünü. Şiirin insan acısını, sevincini, öfkesini ve akla gelmeyen daha nice duygularını nasıl dile getirdiğini yeniden hatırlayacaklar. Kimileri Boğaz'ın iki yakasını donatan erguvanlara bakarak yapacak bunu, kimileri nerdeyse yanı başımızda patlayan bombaların eşliğinde, çığlıklar arasında, barut kokusu içinde. Bir yandan ezenleri, ezilenleri, öbür yandan geceleri, yıldızları, kokuları, tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlarıyla insanı deli eden bu dünyayı düşünerek katılacak bu kutlamaya. Şiirin yaşanan her şeyi beş duyumuzla canlandırarak (görerek, işiterek, koklayarak, tadarak, dokunarak) algılamamızı sağlayan bir duyarlık kaynağı olduğunu, bize duygularımızla düşünmeyi, düşüncelerimizle duymayı öğrettiğini hatırlatacak Dünya Şiir Günü kutlamaları. Özgürlük ve dayanışma özlemi içinde, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaya bir çağrı olduğunu düşünecekler şiirin. Yalnızca Edirne'den Ardahan'a kadar değil, Çin'den Peru'ya kadar uzanan bir umutla...
Cevat Çapan / 2007
ŞİİR NEREYE
Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Öyle bir yara ki sızısından, dünyanın dönerkenki çıkardığı ses bile etkilenir. Sonsuza dokunmak, imkânsızla buluşmak iyileştirebilir ancak onu. Her seferinde öte gerçekleri uyandırmaya kalkışması, verili olanı sorguya alması bundan. Sözcüklerin ona dar gelmesi de.
Üşür, kentler yağmalandıkça Ateş aldıkça silahlar Muhalif bir soruya dönüşür sonra. Doğayla sevgili yakınlığı kuran, kendinin bir benzerini, itaat etmeyen ve emretmeyen birini arayan ozanın sorusu olur. İnsanın yarımlığına dokunmak için hiç açılmamış kapılarını zorlar sözcüklerin. Ve derin susmalardan, kanamalardan, anlamlı boşluklardan ve söylenmemişliklerden süzülüp “dünyaya nereden gidilir” diye seslenir. Bilinçli bir bilinçsizliğin içinden konuşur hep. Fakat bilincindedir muhalifliğinin. Ve hiçbir muhalif onun kadar muhalifliğinin farkında bile değildir belki de. Tanımlara sığmazlığı, hizaya sokulamazlığı, tuhaflığı, içtenliği, aykırılığı, öfkesi, kural tanımazlığı, uzlaşmazlığı nsana ve dünyaya karşı olmasındandır; insandan ve dünyadan yana olmasından…
Öteki ellerini kullan Öteki sesinle çık sokağa Diye uyarır insanı. Şiir, artık uzaklara hazırlıktır. Ve yolculuğa dönüşmüştür böylece. Çünkü bir mümkündedir aklı. Tasarlanmayan hayata bir türlü sığamaz, sığdırılamaz. Ortak aklın insanı sıradanlaştıran ortak egemenliği dışında bir yerde kendini yakalamaya çalışan ozandan başkası dayanamaz bu yolculuğa. Çünkü sadece ozan, önünde duran onlarca, yüzlerce sözcüğü iteleyerek, onların içinden yüreğine teyellenen, kalemine ilişen birkaçıyla yarattığı tufan sonucu, el değmemiş duyarlıklara, yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara tanık edebilir bizi; geçmişin ve sonranın derinliklerinden elde ettiği imgelerle şimdinin bilgisine taşıyabilir.
Yol yüründükçe, söz de yontula yontula azalır. Görünürde olmayan görünür olmaya başlar. Yüreklenir arka çıkılmamış düşünceler. Gelişmiş insan, yaşanır ülke ve barış içinde dünya düşleri kuran ozan, düşlerinin peşindedir aynı zamanda. Çünkü gelecek beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şeydir onun için. Bu durumu;
Öteki gözümle gördüm gerçeği Şaşakaldı iki gözüm Diye duyurur bize. Bütün zamanların sanığı olarak gösterilir, olsun. Onun için önemli olan, hayatı üst bir hayata, anlamı üst bir anlama taşımaktır. Bir hayli zorlanmıştır dilin sınırları. Susmalar bile dile dönüşmüştür artık. Hayat nerede eksikse şiir de oradadır. Ancak, kor ateşte ele geçmeyen ve ressamın tuvaline bir türlü taşıyamadığı renk gibidir. Yetinmez anlamla. Açıları arasında sonsuzluklar bulunan bir düşgendir çünkü.
Ne yapsanız, nasıl söyleseniz her tanımda eksik kalır. Ve hep ulaşılmazlıkla besler kendini. İsteyen; gece şafağa, tomurcuk meyveye, sevinç öpücüğe ve korku güvene dönüşürken görebilir onu. Aşkın önünde diz çökenler ve sevgilinin karşısında hiçbir şey olmayan ve onunla sonsuzca eşitlenenler… Bütün hayatlardan devşirdiği bir hayatla, birkaç yıldız ötede bir düşte konaklayan ve düşlerin de gerçeğin sınırlarına alınmasını isteyen ozanın, varlığından sıkıntı duymayacağı ikinci bir dünyadır artık.
Şiir sayesinde kendisini keşfeden, yeteneklerinin, cesaretinin ve özgürlüklerinin sınırlarına ulaşan ozana, söylenecek bir şey mi kaldı?
Ey ozan, sözcüklere daldır yüzünü, şiirden daha derin bir deniz var mı?
Hayrettin GEÇKİN / 21 MART 2007 KOU DÜNYA ŞİİR GÜNÜ BİLDİRİSİ
Şiir, yaşamın gizemli bir ırmağıdır, gerisin geriye de akabilen bir ırmak. Yüreklere doğru aktıkça, sevdalar, umutlar, özlemler çiçeklenir. Bu ırmaktan yoğunlaşan duygular, sözcük bulutlarını gül yağmuruna dönüştürür., düşler evrenine kapılar açar, köprüler kurar.
Şiir, bir sestir, yaşam denen kristal kürenin içinde, boyun eğmez karanlığın hançerine. Aydınlıkta solunan güneş rengi dizelerde hasretler tüter barış üstüne. Bilincin koyağındaki çırpınışlarda şiir sessizce kırar hüznün kabuğunu.
Şiir, sevgiyi emekten süzmek, gizli güzellikleri bularak yeniden yaratmaktır. Gerçeğin ne fotoğrafı, ne de doğanın kopyasıdır. O, nesnel gerçeğin güzelliklerden süzülen öznel bir yansımasıdır. Ne gökte, ne de yerdedir. İnsan olan, insan kokan her yer mekânıdır şiirin.
Şiir ne karın doyurur, ne de kasaları doldurur. Ama yürek yelkenlerini şişirir ardına dek. Çünkü insan yüreği her zaman açtır, her zaman güzelliğin büyüsüne gereksinme duyar. Sözün en tatlı özü olan şiir, ekmek ve su gibi kutsal bir ihtiyaçtır.
Şiir, sevdanın, haklı bir kavganın, zaferle biten bir çabanın adıdır. Özlemin kardeşidir. Bir çocuğun gülüşü, bir bebeğin ağlayışıdır. Bir yaprağın suya düşüşü, bir martı kanadının denize vuruşudur. Toprağı öpen yağmurun, rüzgârda uçuşan karın kokusudur.
Şiir gelip de çalınca kapıları, açmak gerek yürek evinin kapısını, ta ardına kadar. O, yaz güneşini emmiş ballı bir yaban üzümüdür. Heybesi şiir dolu olan, bir sevgi yolcusudur. İçinde çağıltılı bir ırmak akar. Şiiri bir giysi gibi sırtına geçirenlere, pencereler açılır tan yerinin en kıvamındaki renkten. Bu pencereden, toprağın insan sıcağında nasıl mayalandığını görürüz. Ormanlar, dağlar kanatlanıverir. Kuşlar, yeni bir mavi çizer göğe.
Şiir, balta girmemiş ormanların yeşil gülüşüdür. Bir ceylanın hızlı kaçışıdır. Azgın bir çağlayanın yüksek tepelerden dökülüşüdür. Alabalıkların soğuk dağ sularında yüzüşüdür. Gökte parlayan ayın, dağların arkasından yükselen güneşin, denizin sularında oynaşan altın ışıkların, yeşil çimenler içinde fışkıran bin bir çeşit çiçeğin sevilme isteğidir şiir.
Kısacası, şiir kavuşmanın tadı, ayrılmanın acısıdır. Güzellik işçisi olan ozanın en derin sanatıdır. Sözün damıtılmasıdır.
Ali Ziya Çamur / 2007
ne mutlu şiir okuyana ve sevene!..
şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. şiiri, yani yıldırımı hiçbir siper-i saika durduramaz. şiir korkunçtur, güzeldir. hiçbir kapı, hiçbir duvar önünde duramaz. kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz. şiir yürür, ezer geçer. şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, daha yıldırıcıdır. şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. şiir cengiz han 'dan da, sezar 'dan da, hitler 'den de, büyük iskender 'den de büyüktür. şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktan gelir. şiir hiçbir güce boyun eğmez. en güçlüden daha güçlü, en güzelden daha da güzeldir. eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da. şiir bütün dillerden başka, bambaşka bir dille konuşur. ama onun dilini, söylediğini herkes ama herkes anlar. şiiri hiçbir güç tutsak edemez. altın da, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır, olmayacaktır. şiir dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. şiir buluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. şiirin arkadaşları, dostları vardır. en yakın dostu bilimdir. sonra musiki ve resim gelir. şiirde müzik de vardır, resim de, yontu da. mimar sinan 'la da dosttur, darwin, einstein 'la da. şiir gelecektir, umuttur, özlemdir, mutluluk ve güzelliktir.
şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir, korkar. şiir ölümü bilmez, şiir yaşamdır. şiir muştu, sevinç ve mutluluktur. şiir kötümserlik bilmez, tanımaz. iyimserdir, cömerttir ve gençtir, delikanlıdır. yakışıklıdır şiir.
şiir sonsuzluk gibi en güzel kokar; güllerden de, karanfillerden, zambaklardan da güzel. şiir deniz gibidir. nasıl denizi kimse anlatamazsa şiir de tıpkı öyledir. homeros, dante, shakespeare şiiri anlatmak için büyük çaba harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimse anlatamadı.
deniz gibi, o da yalnız kendi anlatır kendini. şiir sevgilidir, şiir yazandan iyi koca olmaz. iyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama iyi arkadaş, iyi dost, iyi kardeş olur. şiir sevgilidir dedik ve hep sevgili kalmıştır ve kalacaktır.
şiir ne tanker, ne şilep, ne gemidir. şiir yelkenlidir. bir korsan yelkenlisidir. hayduttur şiir. şiir aldatmaz, çalıp çırpmaz. doğruluktur şiir. emektir, alın teridir. şiir inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider. şiir durmaz ve durdurulamaz. şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır. şiir zincire vurulamaz. şiire kelepçe takılamaz. şiir özgürdür, özgürlüktür. şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. onun gücü en güçlüye boyun eğdirir. engel tanımaz. engelleri yıkar ve ezer geçer. şiir ölümsüzdür. şiir olmasa, sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevda da, aşk da olamaz. insanoğlu yok olur. şiirdir insanoğlunu sürekli kılan. anaların şefkati, babaların güveni, çocukların kıvancıdır. şiiri anlatmaya çalıştım ama ne gezer. önce söylediğim gibi şiiri, deniz gibi kendi, yalnız kendi anlatır. yaşasın şiir. yıkılsın diktatörler, krallar, asiller, emperyalistler. şiir zaten onları hep ama hep yıktı ve hep yıkacaktır. ne mutlu şiir yazan, şiir okuyan, şiir sevene. ötesi yok.
Arif Damar / 2006
21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi
Şiirler, nereden geldiği belli olmayan, tanımı yapılamayan, bütün yaşamımızı etkileyen boyutları evrence süren o ateşböcekleridir. Şiir yazan sözcüklerin "yeri" vardır. Bu yerler sandığımızdan büyüktür. Yanyana geldiklerinde eski ya da yeni yeryüzlerini ulaştırırlar bize. Şiir yazan sözcüklerin şiir yazmayan sözcüklerden nasıl ayrıldıklarını yazar, düşüncelerindeki boyutla sezebilir. Bu ayrımı yaparken neyin şiir olduğunu, neyin olmadığını kişisel varlığının o andaki soluk almasıyla anlar. Şiirler yerlerini birbirlerine katarlarken bir başarıya da ulaşırlar. Yazın evrenindeki genel yeri genişletmiş olurlar. Bugün bir Rus Edebiyatı, bir Fransız, bir İngiliz Edebiyatı alanları varsa bu kazanç, o ülkeler şiirlerinin kazandıkları, bize kazandırdıkları özel yerlerle oluşmuştur. "Yer" sözcüğünün üzerinde duruyorum, "ses" demek istemiyorum burada. "İm" demek istemiyorum. "İmin Yürüyüşü" adlı yapıtımda söyledim bunları. "Yer" sözcüğüyle anlatmak istediğim komik bir alandır. O ateşböceklerinin alanıdır. Kozmik alanların şiirlerden oluşmuş yaratılar olduğunu da hepinize duyurmak isterim. Çeviri olayı, bütün yönleriyle anlaşılmamıştır. Bir dildeki bir yapıtın dile dönüştürülmesi ne yazık ki çeviri gerçeğinin tek örneği sayılmıştır. Dilden dile aktarma, çeviri gerçeğinin belki de milyarda biridir ya da dışındadır. Burada anlatmak istediğimiz gerçek çeviridir. "Gökyüzü"nün "yeryüzü"ne çevirisi bugüne dek yaşanan tek çeviridir. Çeviri birbirini yaratırken evrenin ta kendisi sayılmalıdır. Oluşum dediğimiz olay, doğadaki gizin açıklanmasıdır. İlk patlamaların bize getirdiği eylem, bir sözün çevirisinden başka ne? Daha önceki yaşama, vardığı söylemi, başka bir söyleme dönüştürürken, yaptığı eylem çeviridir. Yüzyılların binyıllara, binyılların sayısız uzaklara ulaşması bir elle uzandığımız, öteki elle tuttuğumuz tek yazıdır. Bu tek yazı insan varlıklarına ulaşırken çiviye benzemiş olabilir. Adına hiyeroglif denebilir, adına papirüs denebilir. Unutulmamalıdır ki bütün bunlar insan usunun çeviri eylemini gözler önüne serer. Şiir, günü geleceğe çevirirken öylesine zenginleşir ki telefon derler ona, gramafon derler ona, radyo, televizyon, bilgisayar, internet derler ona, yine de bütün gücünü dile getiremezler. Şiirin bütün özdeklerde görünümü başka başkadır. Kuşun sesinde görünen odur, maviliği sese dönüştürmüştür. Demirin ateşte dövülürken kıpkırmızı olması odur; dışarı çıkmayı kırmızıya dönüştürmüştür. Yaşlı bilginin avuçlarındaki harfler odur; evreni umuda dönüştürmüştür. Gelin olan kızın ilk gecesi odur; ipeği sevişmeye dönüştürmüştür. Birbirimize yakınlığımız odur; ekmeği özgürlüğe dönüştürmüştür. Duyuyor musunuz şimdi? Duyuyor musunuz, burada sizi bana dönüştürmüştür.
Fazıl Hüsnü Dağlarca / 2001
|
|