· Gece Yarısı · Bekleniyorsunuz  · . · Kitaplarım · İMZA GÜNÜME BEKLENİYORSUNUZ... 
Giriş | Kayıt
                
   ÇIKIŞ YAP

Anasayfa

Ziyaretçi Defteri

Haber Başlıkları

Fotoğraf galerisi

Haftanın Şiiri

Oku Yaz ( Forum)

ŞİİRLER

İstatistikler

Faydalı Linkler

Görüşleriniz

Kontrol paneliniz


 
 
 Kanatlı Karınca - Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
 
 Zavallı Çoban
 Cesur Genç İle İyilik Prensi
 Baba Koç İle Kızıl Kurt
 Sepetçi İle Zengin Adam
 Karagöz İle Hacivat Hikayeleri
 Timsah Kıkı İle Hacer

Mazlum Zengin Web Sitesi Forums

Kose Yazilari

Cafer TEMİZ
Fetvacı (Şiir)


Lamia CANAY
Türkiye Nereye?


Mazlum Zengin
Camsız Pencereler (Hikâye)


Seher DUMAN
Piknik Provası


Serhan BİLGEN
Arguvan candır, Arguvan canandır

Pazartesi1573
Salı2144
Çarşamba1928
Perşembe1953
Cuma1647
Cumartesi1991
Pazar2048
Toplam:3341314
En Çok:4412

Bu bölümde Dostların yeni çıkan kitapları tanıtılacaktır.* Şiir Harmanı - Mazlum Zengin * Ağıttan Umuda - Mazlum Zengin * Çal Gayri - Aliye Budak * Varsın Burkulan yüreğim olsun - Aliye Budak

ANTOLOJİ ARŞİVİM

Mazlum Zengin Web Sitesi :: Başlık Görüntüleniyor - MUSA EROGLU'YU TANIMAK
 SSSSSS   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MUSA EROGLU'YU TANIMAK

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Mazlum Zengin Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> HİKAYELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
savas33
Newbie
Newbie


Kayıt: Aug 06, 2008
Mesajlar: 16
Nerden: antalya

MesajTarih: Cum Ağu 29, 2008 5:53 pm    Mesaj konusu: MUSA EROGLU'YU TANIMAK Alıntıyla Cevap Ver

____________HAYATI______________

1946 yilinda Mersin'in Mut Kazasi'nda doğdum. O zamanlar Mut 2500 nüfuslu bir ilçeydi.

Saz çaliyordum. Saz çalma babadan-dededen kalma gelenekti, aslinda. Bunu ögrenmek adeta zorunluluktu. Esasinda bizim köyün disinda, Mut'tun diger köylerinde saz çalmak-türkü söylemek pek yoktu. Yörede "Karacaoglan"la ilgili gelenegi, senligi sürdüren bir köydü, bizimkisi. Çevrede davul-zurna disinda müzikal pek bir renklilik yoktu. O yüzden bizim köy biraz da dislanmisti çevre köylerce. Şenlikte oynadığım Karacaoğlan rolü beni çok etkiledi ve böyle sürüp gitti. Sürekli çalisarak, kendimi gelistirerek sanatimi bugünlere getirdim. Bu sanat ve her sanat için bir ömür yetmez aslinda. Bir altyapi zaruri, okul zaruri tabii egitim temel zaruriyet. Mut'ta bir folklor gurubu olusturuldu. Ben orada görev aldim. O Karacaoglan oyununun, beni pesinden sürükleyen o oyunun pesinden gittim hep.

Gezebildigim bölgelerde, Trakya hariç, Anadolu'nun birçok köyüne ulastim. Sadece Çorum'da 340 köy gezdim. Anadolu'da gördügüm su; yasamlarin inançlarin yüzde doksani ortak. Gelenek ve görenekleri ortak. Yani ortak bir kültürleri var. Anadolu'daki kültür zamanla bir mozaige dönüsmüs. Biz kendi gelenek ve göreneklerimizi "sehirli kalibi" içine oturtmaya çalismisiz. Sehirle özdeslestirmeye çalismisiz. Halbuki, çok uzunca bir evrim bu. Belki göçebe yasami sehirli için garip gelebilir; ama sehirlinin büyük kismi huzursuzdur, yasamindan. Kirsal alandan sehre göçte, yozlasma yasamis. Alt yapiya uyum yok. Sorunlar çok. Dil mesela, hiçbir zaman köydeki, obadaki, yayladaki insan sehirdekiler gibi konusamaz. Konusmasi da beklenemez. Benim için bile bu böyledir. Sehir bambaska, sehircilik bambaska bir seydir. Bu tasinmayla gelen insanlar, korunmuyor. Kurban Bayrami'nda apartmanda kurban kesen insaninin çaresizligini düsünün. Halbuki o insan köydeyken, bunu çok dogal ve rahat yapiyordu. O kültür sehre tasinmamis demek ki. Kültürel ögeler budanmaya basladigi zaman, o güzel türkülerle yogrulan insanlarin ileriye dogru bakislari da törpülenmistir. Bu yüzden bosluktadir. Köyde dogmus, büyümüs, olan biri olarak, her sene köyümü ziyaret ederim. Bu bir hasrettir. Bunu hiç ihmal etmedim. Simdi köyle sehir, sehirli ve köy kökenliler arasinda bir kopukluk var. Keske bu kopukluk giderilebilse. Böyle bir toplumda müzikle, gelenekle, türkü de törpülenir.

Anadolu'daki müzik formu incelenirse, Ege Bölgesi'nde genis bir müzik formu oldugu görürüz. Mesela o zeybeklerdeki incelikler, etimolojik yapidaki güzellik, estetik ne kadar hos. Sözler çok az, müzik daha fazla. Iç Anadolu'da sözler daha fazla, müzik daha az. Ege ve Karadeniz: Ege'de, ihtiyaçtan dolayi (sosyolojik nedenlerden taassuptan filan kaynaklanan) müzikli renklilik çesitlilik var. Bunu çaliyor. Daha evvel ne yapiyor? Bogaz havasi dedigimiz bir sey var. Ilk önce havasiyla yüksek perdeden ihtiyaçlarini seslendiriyor. Bu ihtiyaç, bir alt yapidan doguyor. 30-40 bin kisilik konserler yapiliyordu, Ege'de. Müziklerin bu kadar çesitli olmasinin Grek Kültürü'yle mutlaka bir ilgisi var. Rodos'tan, Girit'ten derlenen türkülere baktigimiz zaman, sadece sözleri farkli. Yunanca söylüyor, biz burada onun Türkçesi'ni söylüyoruz. Bu müzik, bu halkin alt yapisinin rafineliginin yansimasidir. Dogu Anadolu'da ise, iki veya üç dört sesten olusuyor melodiler. Iç Anadolu'da da daha az. Karadeniz'de geçmisteki Pontuslarin torunlari vardir. Ama bir kemençenin çalimi, hiç de küçümsenecek birsey degil. Tüm Anadolu'nun incelenmesi gerekiyor yani teker teker.

1965'teki iki tane 45'lik yaptim. Dinsel motifli seyler okumustum. O günden bugüne 1979'de bir uzunçalar yaptim. 15 tane kaset yaptim. 45'likleri sayamiyorum. Daha fazla. Ayrica sanatçi kardeslerimle yaptigim ortak 7 kaset var. "Muhabbet" adini vermistik adina. En son Arif Sag'la resital seklinde yapmistik. Bir de en son UNESCO için bir çalisma yaptim. UNESCO'dan Henri le'Comte isimli bir Asya müzikleri arastirmacisi, sürekli gezilerle, incelemelerle müzik çalismalari yapiyor. Bütün Türki Cumhuriyetler'inde çalinan müzik araçlarinin çogunun CD'lerini yapmis, kayitlari kendisi yapiyor. Benimle de baglantiya geçti ve benimle de CD çalismasi yapti. 1980'li yillardan itibaren müzik yönetmenliklerim var. Birçok müzisyenin yetismesinde katkilarim vardir. Belkis Akkale, Bedia Akartürk, Selda Bagcan, Ümit Tokçan.... Anadolu'daki semahlarin kaybolmamasi için, "Bin Yillik Yürüyüs" isimli 90 dakikalik 2 CD semahlari yaptim. Ticari amaçli degildir bu. Ileriye kalabilmesi için kaybolmasin diye. Bunu halk kültürüne bir katki olarak görüyorum. Bunlari yasama geçirmek için, 1980'den(1983) sonra insanlara baglama felsefesini ögretmek için de bir dershane açtim....





___MUSA EROĞLU FELSEFESİ___

Bir toplumun türküsünden öte gücü yoktur. Toplum türkü damarından beslenir, türküyü de aynı damardan besler. Türkü, her toplumsal olayda, her bireysel yangında kendini yeniden üretir. Türküde durgunluk yoktur, toplumların yaratıcı dinamizmi en başta türkülerde kendini belli eder. Gücü de buradan gelir. Bunu güç bilip savaşır mı, yakıp yıkar mı? Tam tersine, savaşın önünü keser, vuranın kıranın bileklerine sarılır, söz filizlerinin tohumunu yakıp yıkanın yüreğine eker. Türkü; kabalığı, kini öfkeyi, düşmanlığı insandan öte kılan uygarlık soluğudur. Bu soluğu başka hiç bir güç kesemez. Türkü, bir anda toprakta, insanda üreyen gerçekliğin, güzelliğin kaynağı olur.

Toplum toprakların, türkü de toplumun varlığıdır. "Söz" adına yartılmış herşeyin özünde türkü vardır. Şiir de anlatının da kaynağı gidip türkülere dayanır. Türkü, acıyı ağıda dönüştürür. Türkü bu boyutuyla duyguların, insan varlığını söze dönüştüren ezgilerin tarihidir. Onun için hiç umulmadık zamanlarda birden can bulur, toplumun direnç soluğu olur. Türkiye'nin son 30 yılı, türkülerin toplumsal acıya nasıl sahip çıktığının tarihidir. Yunuslar, Pir Sultanlar, Karacaoğlanlar, Nazımlar ve o soydan gelen ozanlar birden güncelleşmiş, darlıklara düşürülmüş, insanımıza umut olmuştur.

Anadolu'nun verimli kapısından nice kavimler geldi geçti. Her kavim üretti, beslendi; emeğiyle, kültürüyle toprağın hakkını verdi. Toprak da ondan hakkını esirgemedi. Bu emek tarihi bağlamında, hangi dinden, hangi halk kaynağından gelirse gelsin, aynı toprakta yaşayan halk hep bir kültür imecesi içinde olmuşlardır. Bu imeceyi bozup egemen olanlar, kendileri ne isterlerse onu vererek halkı yozlaştırmaya çalışmışlardır. halk almamayı bildiği gibi, kendi içinde kendi kültür kazasını da örmüştür. Bu kozayı görecek gözü olmayan ses bülbülleri (!) ancak başka kültürlerin pazarlayıcısı olarak bir süre ortada görünmüşler, sonra silinip gitmişlerdir. Bugün, müzik adına, Amerikaların, Avrupaların döküntü toplayıcıları da aynı sonuçla karşılaşacaklardır. Ne denli yozlaştırmaya çalışsalar, halkın yarattığı öz müziği hiçbir güç, halklara unutturamaz.

Semahları, Karacaoğlan'ı, Nesimi'yi, İbreti'yi Veyseli'yi, Mahsuniyi yorumlayan Musa EROĞLU, bu türkü kültürünün çağdaş yüzüdür. Musa EROĞLU binlerce yıllık saz geleneğiyle, ses tellerine kattığı ezgi inceliğiyle, Karacaoğlan'a semahlardaki canların soluğa, Barakağzına, Mahzuni Şerif'in, Muhsin Akarsunun yaratıcı tarihine kendisini katıyor. Sanatçı, beslediği kaynağı olduğu yerde bırakmayan insandır, sanata durağanlık yakışmaz. Sanatsal değer taşıyan her ürün, kendini var etmiş her çağ insanının emeğinin izini taşır. Musa EROĞLU'nun emeği bu soydandır. Onun, sözünü özüyle koruyarak yaptığı çağdaş yorum, Karacaoğlan'ı Çukurova'nın, Toros yörüklerinin ezgi serüvenini bugünlere getiriyor.

Karacaoğlan, Torosların bir güzellik, bir sevgi, bir söyleyiş, bir düşünce kaynağıdır. Yüzyıllar boyu bir köşede bırakılan Karacaoğlanlar'dan, Pir Sultanlar'dan uzak kalış, halklara çok şey kaybettirmiştir. Bugün, türkünün yarattığı halk duyarlığıyla onların yaratıcı toprağına yüz sürme dönemi başlamıştır. Yaşar Kemal, Çukurova ve Toros doğasının, insanının söz serüvenini kurtarmak için bir "abdal" gibi dolaşmıştır. Soylu ozanlarda Anadolu topraklarının ezgi serüveninin ardındadırlar. Türkü, kötülüğün ve yozlaşmanın karşısına çıkar. Bunun tam tersine, türkülerimizi kullanarak, saz soytarılığı yapanların, "imaj" meraklısı süs bebekleri hakkından gene türküler gelecektir. Dün Yunus'tu, Kaygusuz Abdal'dı, Pir Sultan'dı, Karacaoğlan'dı, bugün de Musa EROĞLU...

Musa EROĞLU Anadolu'nun ozanata soyundan geliyor. Söyledikleriyle, Anadolu'nun, daha da ötelerinin ozan onurunu, engin insan sevgisini, halkın acıyı bal eyleyen yüce sabrını dile getiriyor. Onu dinlerken soluğumuzun genişlediğini duyumsar, bir güzelliği yaratmanın halkçı onuruyla gönlünüz havalanır. Bedenden soyutlanmış bir "kul", önündeki nimete secde kılan bir ermiş olursunuz. Hem dünyaya eş tek bir varlık, hem evreni kucaklayan bir derviş... Türkü güven ve onur kaynağıdır. Semahlarda, Barak ağzında, hele Karacaoğlan ezgilerinde bir güzellik yaratma duygusunun doruklarında sonsuzluğu yaşar Musa EROĞLU.

Türküsü olanın sabrı da olur, güzelliği de gücü de... Türkü, insan yüzü gibidir. Her yüz Ali şavkı gibi, hem güleçtir, hem soylu; Hilmi Dede Baba geleneğinin ozanıdır.
Kendi yüzüne aynayı tutup, evrensel sonsuzluğu gören ozan soyundan. Bu, tüm insanlığın sevgisini, güzelliğini bir "yüz" de görmenin anadolu serüvenidir. Musa EROĞLU, Toroslardan kopup gelmiş bir ezgi ustasıdır. Bu ezgiyi ezgilerle bezeyip halkın soluğu, onuru yapan gene odur. Yorumladığı ezgilerde, binlerce yıllık ozanlığın töresi, hoşgörüsü, bilgisi yansır. Musa EROĞLU'nu dinlerken Anadolu'nun kapısını aralamış tüm kavimlerin yüreğinin orta yerinde bulursunuz kendinizi, türküde türküleşirsiniz.

Türkü insanlaşmadır; insanı insanla çoğaltan bir uygarlık soluğudur. Musa EROĞLU, bu insanca emeğin güleç yüzüdür.






___MUSA EROĞLU İLE BİR SÖYLEŞİ(1978)___

Yıllardır köyünde, ormanda çalıştığı işliğinde duyduğu, derlediği türküleri, ezgileri aslını bozmadan sunan, yıllarca bu uğurda uğraş veren ve geçtiğimiz süreç içinde Devlet Sanatçısı unvanı ile onurlandırılan Musa Eroğlu ile 1978 yılında Taşucu Kooperatifler Şenliğinde yaptığı bir söyleşi

- 1946 yılında Mut un Kumaçukuru köyünde doğmuşum. Ailede dedemden başlayarak, babamdan bize gelen müzik geleneği vardı. Ben de o kervana katıldım. Köyümüzün gelenekleri de bu doğrultuda idi. Herkes çocukluğunda doğal olarak bu kervana katılmak zorunluluğu duyuyordu. Neden katılıyor derseniz.Birlikte çalma söyleme(çığırrma) koşan alayı nefes söylenecek. Birlikte oynanılacak. Köyün geleneklerinde yansıyan, kaçınılmaz simgelerdi. Bu zaman akımı içinde yoğrulduk, yoğrulmaya devam ediyoruz. Türkiye radyolarında çaldığım, söylediğim ezgilerde bunları yansıtmaya çalışıyorum.

Eski İçel, Taşeli yöresi ezgilerini sazınızla çalıp, söyleyerek tanıtıyorsunuz. Bu ezgileri söylerken hangi kaynaklardan yararlandınız? Halk Bilimcileri etken oldu mu?

- Bizim gelenek ve göreneklerimize dayanarak bir miras gibi bunları yaşatmaya çalışıyoruz. Gelenekler ve görenekler, köylünün orman dan ve tarladan köye dönebildiği zaman eğlenti,cümbüş, düğün ve cem toplantılarında ortaya çıkmada.
Bize yön veren Sarısözenler, Kemal İlericiler, Horoz Hasan, Abidin Emmi, Felteş Dede, Ali Çavuş gibi halk bilimine katkı sunanlardan yararlandım.

Her sanatçının kendine özgü bir söyleyişi vardır. Bunları etkileyen yöre türküleri vardır, yöredeki olaylar vardır. Bu tür etkilenme oldu mu?


Şüphesiz oluyor. Yöredeki oyunlar, ezgiler birbirlerine iç içe sarıldır. Bir bütün olarak şivesiyle, edasıyla varlığını ortaya koyar. Ormanda Tahtacılık yaparken; bir yarmanın yuvarlanışı, katırların ürkmeleri, peşinden koşuşmalar. Bir gelinin, kızın, delikanlının yanında omuz omuza çalışması yansır bu ezgilere.Kara olur kara çamın çırasıYeni gelmiş döne kızın sırası

Bu yörenin ezgileri sizce hangi çalgılarla çalınmalı? Taşeli yöresinde görülen klarnet, keman, davul üçlüsü uyum sağlıyor mu?

- Her yörenin ezgisi, o yörenin otantik çalgıları ile çalınmalı. Halk müziğine yaraşır bir şekilde olmalıdır. Taşeli yöresi geleneklerini sürdürenler olarak diyebiliyoruz ki; yöre ezgilerinin ana çalgısı çöğürdür. Orta Asya dan, Horasan dan gelen gelenekler dizisinin içinde bu çalgı hiçbir değişime uğramadan günümüze gelebilmiştir.

Bağnazlığa yer vermeyen Tahtacılar ezgilerini konar-göçerken tüm gittikleri yere yaymışlardır. Onun için bir bakarsanız Taşeli yöresinde biz ezgi Çanakkale de, Balıkesir de, Muğla da karşınıza çıkar. Aydın dan Antalya ya,Adana ya yayılmıştır. Bu ezgileri sevenler, uğraşanlar; kendi çalgıları ile bu ezgileri çalmaya çalıştıkları görülür, bağlama(çöğürün ) yanında kabak kemanı, kaval, yer, yer kara düzen akordu ile kemanlar uyum sağlamıştır. Batı dan (özellikle Kıbrıs tan) bölgemize giren klarnet,keman, batının akorduyla (düzeniyle) o güzelim yayla kokan, Karaca Oğlan, Dadaloğlu kokan ezgileri çalmak istemeleri. İşte bunların sonucunda başka, başka içerikte ve ölçülerde karşımıza ezgiler çıkmıştır. Toros larda kara düzen kemanla çalınan ezgileri bundan uzak tutmak gerekir.

- Otantik halk ezgileri, oyunları köydeki şekliyle ve kente ki şekliyleDeğişim, yozlaşma için de midir?

- Tabiî ki bunda yozlaşma oldu. Bozulmamış otantik yapısını biz ancak Toroslar daki yaşayan Türkmenlerde görebiliriz. Halk ezgileri, halk oyunları köylerde bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Buralara giden bilgisi yeterli olmayan araştırıcılar, gördükleri, dinledikleri ezgileri derleyerek, bunları süzgeçten geçirmeden taklit etmeye başlamaktadır. Bu ise yozlaşmaya neden olmaktadır.Köylerde oynanan oyunlar, Taşeli yöresinde oynandığı gibi değil, algıladığı gibi öğretilmekte ve oynanmaktadır. Ticari amaca yönelik derlemeler. Bu halk oyunlarına büyük zarar vermektedirler. Geleneklerimizin ve göreneklerimizin aldığı bir yaradır. Türkiye de kendilerine Folklor Grubu adı altında birçok yörenin oyunlarını değişik giysi ve çalgılarla, tamamen yozlaştırarak ortaya bırakıvermektedirler. Bu durum içimizde acı bir yaradır. Bu gruplar (amatör dernekler vb) oyunları öğrenmelidir. Ancak folklor adı altında değil. Halk, dansları adı altında tanımlanmalıdır. . Kendi ölçülerinde oynamalıdırlar. Hele, hele Türkiye yi temsilen yurt içinde ve dışında gösterilere bu gruplar gönderilmemelidir.

-TRT nin halk müziği çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Buna kesinlikle hayır veya evet denemez. TRT de her yörenin ezgileri kendi çalgılarıyla çok sınırlı olarak yer verilmektedir. Bütün yörenin ezgileri bağlama ile çalınmaktadır.

Bunun yanında Sarı Yayla, Türkmen Mengisi; keman, klarnet ile çalınmak istenmektedir. Özellikle Taşeli Türküleri TRT bantlarına ve arşivlerine klarnet, keman, davul ile kaydedilmektedir.

(Muzaffer Sarısözen dönemi hariç) Bu da esas yöresinden ayrı bir biçimde yansıma sunmaktadır. Yöre çalgılarına TRT nin önem vermesini öneriyoruz. Örnek verirsek, Taşeli yöresi için ; üç telli cura, bağlama düzeninde çöğür, kara düzenli çöğür. Günümüzdeki bağlama ile de otantik yapısı bozulmadan yöresel ezgiler çalınabilir. Çalınmalıdır da. Bu yörede Yörükler kaval çalarlar. Yörük, yayla yollarında geçen evrede kaval çalarlar. Yörük yaşamlarıyla ilgili ezgilerde kavala da yer verilmelidir. Bir Koyun Okşaması, Koyun Yayması, Koyun Sulaması gibi ezgiler dillenmelidir.

-Halk müziğinin geleceği konusunda düşünceleriniz nelerdir?

- Halk ezgilerinin gelecek kuşaklara yozlaşmadan aktarılabilmesi için hiçbir ticari amaç gütmeyen bir kurum tarafından, derleme ve arşivlenmesiyle bunun değerlendirilmesi sağlanmalıdır.

Kültür Bakanlığının Folklor Araştırmaları Dairesi bu güne kadar çok olumlu çalışmaları olmuştur. Bu kuruluş bir kurum haline dönüştürülür, özerk bir yapıya getirilirse; halk kültürünün geleceği konusunda kaygıya düşmeyiz.

Bu arada bir konuya değinelim. Yurt dışındaki çeşitli yarışmalara Türkiye yi temsilen gruplar veya bireyler, Türkiye yi temsil etmemektedir.

Ezgileriyle, çalgıları ile tamamen yarışmaya katıldıkları ülkelerin çalgılarını taklit ederek, yozlaştırarak kendilerine takdim etmektedirler.

Yani tereciye tere satmaya kalkmaktadırlar. Bu başarısızlığımızı simgelemektedirler.
Eğer biz ulusal halk müziğimizi çağın gerektirdiği format ve teknikle kendi derlemelerimizden oluşan bir ezgiyle, kendi öz çalgılarımızla katıldığımızda varlığımızı, uluslar arası düzeyde kanıtlamış oluruz. Aksi halde taklitçilik yapmaya devam ederiz.








___HAKKINDA YAZILANLAR___

Musa EROĞLU...

Türk Halk Müziği ile bütünleşmiş 33 yıl Musa EROĞLU'nun Türk Halk Müziğine katkısı o denli çok boyutlu ki kendisini hangi yönüyle tarif etsek mutlaka birkaç yönü eksik kalacak Musa EROĞLU'nu ayıran en önemli fark Besteci, Yorumcu, Derlemeci, Halk bilimi araştırmacısı ve eşsiz sazıyla Türk Halk Müziğinin özgün sesi olma özelliklerini bir arada bulundurmasıdır. Mütevazi ve idealist çizgisiyle Musa EROĞLU 24 saatini daha doğrusu bütün bir yaşamını Halk müziğine adamıştır.

Musa EROĞLU...

bugün 62 yaşında ve Türk Halk Müziğinin genç kuşaklara sevdirilmesi ve geniş kitlelere ulaştırılması için büyük bir çaba içinde. Musa EROĞLU her yıl belli bir yörenin müziğini folklorik boyutuyla bütünleştirerek araştırıp ortaya çıkarıyor. Böylece Türk Halk Müziğini dünden bugüne taşıyan yöresel ezgileri evrensel müziğin formları içinde günümüz insanına ulaştırırken, ulusal kültüründe devamlılığına katkıda bulunuyor. Taşeli yöresi Türkmenleri ile ilgili yaptığı araştırmaları "KÜTÜK" isimli kitapta topladı ve bu kitap Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı.

Musa EROĞLU ...

günümüze kadar Karacaoğlan üzerine yapılmış en kapsamlı araştırmayı gerçekleştirerek Halk Bilimi araştırmalarında önemli bir sayfa açtı. Büyük Halk Ozanı Karacaoğlanın pekçok eserini ortaya çıkaran ve bunları özgün sesiyle saza döken EROĞLU bu yönüyle günümüzün Karacaoğlanı olarak nitelendirilmektedir. Musa EROĞLU büyük Halk Ozanları ve kahramanları olan Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlunun eserleri yanısıra günümüz halk şairlerinin şiirlerini de besteleyip yorumlamaktadır. Bu eserlerden sözleri Abdurrahim KARAKOÇ'a ait olan "Mihriban" isimli bestesi halkımız tarafından büyük ilgi gördü ve şu ana kadar değişik tarzda sanatçılar tarafından en fazla yorumlanan eser oldu. Ayrıca Halk Müziği kaset çalışmalarını yönetiyor. Sazını vitiözce kullanarak Türk Halk Müziğinin bu çalgısının genç kuşaklar tarafından sevilmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu gün pek çok genç sanatçı EROĞLU'nu ve onun tarzını örnek alarak Halk Müziği çalışmalarına yön vermektedir. Bu yönüyle, Musa EROĞLU Halk Müziğinde bir ekoldür. Musa EROĞLU bugüne kadar 3 bine yakın derleme yaptı. Solo olarak 12 kaset çıkardı. Ayrıca Arif SAĞ, Muhlis AKARSU, Yavuz TOP ile birlikte 7 kasetten oluşan "Muhabbet" serisini hazırladı. Musa EROĞLU Türk Halk Müziğinin diğer ulusların müzikleriyle birlikte evrensel boyutta temsil edilmesi için önemli çalışmalar içinde bulunmaktadır. Unesco'ya, kurumun kültürel çalışmaları çerçevesinde semahlardan oluşan eserler hazırladı. Fransa'da etnik müzikler üzerine çalışan özel bir kurum için "Anadolu Müzikleri" bir cd hazırladı. Avrupa'dan Avustralya'ya Türki Cumhuriylerden ABD'ye kadar Dünyanın pek çok ülkesinde resitaller verdi. Evrensellik normları içinde Sevda Türküleri yanı sıra müziğin protest boyutuna da bağlı kalarak toplumsallık çizgisini geliştirdi.


En son savas33 tarafından Pzr Şub 22, 2009 10:05 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
ananne
Newbie
Newbie


Kayıt: Nov 06, 2007
Mesajlar: 2

MesajTarih: Pts Ksm 17, 2008 2:47 am    Mesaj konusu: selam.. Alıntıyla Cevap Ver

Musa Eroğlu'nun deyişlerini,türkülerini ta çocukluğumdan bilirim..mahallemizde oturan alevi komşularımızın evlerine konuk gelen saz ustalarından dinlerdik onun türkülerini..Onların sayesine Davut Sulari'yi şahsen görmüş ve dinlemişimdir..Türkü sevgisini,komşuluk sevgisini bana onlar aşılamıştır..Ve Musa Eroğlu saygıyla anılacak bir ozan olmanın mutluluğunu yaşarken yaşayanlardandır ..ne mutlu ona..
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
ZINNUR_OZ
Newbie
Newbie


Kayıt: Jun 05, 2008
Mesajlar: 8

MesajTarih: Prş Oca 29, 2009 8:36 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

musa eroğlunu tanımak. aslında uzun gibi görünen bir yazı ama dönüpte şöyle bir yaşanmışlara baktığımızda iki satırla anlatım tebrikler büyük üstadı dile getirdiğiniz için......
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Mazlum Zengin Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> HİKAYELER Tüm zamanlar GMT +10 Saat
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız

Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2006) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.